Geçtiğimiz yıl yaptığım Yunanistan gezisi, ne yalan söyleyeyim pek de iyi geçmemişti. Sıcaklarda motosiklet sürmek zorunda kalmayayım diye Haziran ayında bu geziyi yapmayı planlamıştım. Ancak 2024’ün Haziran ayı, muhtemelen hatırlayacağınız gibi, oldukça sıcak geçmişti. Gezinin büyük bir bölümünde, güneş altında 42 – 43 dereceye varan sıcaklıklarda sürmek zorunda kalmıştım. Son noktayı koyan da Mora yarımadasındaki Kalamata’ya doğru keyifli bir şekilde sürerken – havanın normal sıcaklıklarda olduğu nadir günlerden biriydi – yüzümden sokan arı olmuştu. O ana kadar, bunca yıllık motosiklet tecrübeme ve daha önce birkaç kez arı sokmasına rağmen kaskımın vizörü açık halde gitme alışkanlığından kurtulamamıştım. Yolda rastladığım bir arı kardeş cezayı kesti ve beni yüzümden soktu.

İlk birkaç saat bir şey yok gibiydi. Acı gerçek ertesi gün sabah uyandığımda yüzüme yumruk gibi çarptı. Gerçek anlamda bir yumruk. Yüzümün sağ tarafı tamamen şişmişti.

Yanımda alerji ilaçları vardı. Hemen ilaç aldım. Ama bu ilaçlarla motosiklet sürmek pek de iyi bir fikir değil. Hesapta yokken Kalamata’da kalmaya karar verdim. Ancak durumumda pek bir iyileşme olmayınca hastaneye gittim.

Bu sayede Yunanistan’da devlet hastanesi tecrübesini yaşamış oldum. Derdimi nasıl anlatırım, İngilizce konuşabilen birilerini bulabilir miyim derken aynaya baktım. Anlatmam gereken pek bir dert olmadığını, derdimin suratımdan okunduğunu gördüm.

Hastanede de herkes çok yardımcı oldu. Uzun bir sıra olmasına rağmen beni sıranın önüne aldılar. Kontrolleri yapıp ilaç verdiler. Hastaneden çıkarken de hiçbir ücret almadılar. Sadece ilaçlar için 9€ gibi bir para ödedim.

40 derece havada, yüzümde bir şişlikle motosiklet kullanmak da pek keyifli değildi. Devam etmenin anlamsız olduğunu düşünmeye başladım ve Kalamata’dan İstanbul’a hızla döndüm. Yüzümdeki şişlik de bir hafta içinde geçti.

2024 yazının Yunanistan gezisi bende pek de güzel bir tat bırakmamış olsa da Yunanistan’da keşfedilmeyi bekleyen birçok rota olduğu fikrini ortaya çıkarmıştı.

2025’in Mart ayı geldiğinde de “bu yaz nereye gitsem?” diye Google Maps’te bakınırken Yunanistan tekrar gözüme ilişti. Sonra hemen yanındaki Arnavutluk, sonra Makedonya, sonra Karadağ…

Neden olmasın dedim. Yunanistan’a tekrar gitmek, daha önce görmediğim Arnavutluk’u görmek, Karadağ ve Kosova’yı da gördükten sonra tüm eski Yugoslav ülkelerinde motosiklete binmiş olmak fikri cazip gelmeye başladı.

Yunanistan haricinde, bu topraklarda motosiklet yolculukları hakkında pek bir bilgi yok. Bu yüzden araştırma aşaması oldukça uzun sürdü.

Her şeyin sonunda yola çıkma vakti geldi ve İstanbul’dan Stavros’a doğru yola çıktım.

İlk gün hakkında pek anlatılacak bir şey yok aslında. Stavros’u seçme nedenim, bu gezide daha önce gitmediğim yerlerde kalmaktı. Bu yerler arasında mesafe ve konaklama seçenekleri en uygun olan Stavros’tu. Benzer bir gezi için Kavala ya da Selanik’te de kalınabilir.

Akşam saat 6 gibi Stavros’a vardım. Geçtiğimiz senenin aksine hava oldukça güzeldi. Rezervasyon yaptırdığım pansiyonun girişinde yabancı bir genç kadın oturuyordu. Her halinden buralardan olmadığı belliydi. Pansiyonla ilgilenen kişinin ortalıkta olup olmadığını sordum. Genelde buralarda olmadığını, kendisine mesaj atmam gerektiğini söyledi.

Adamı beklerken klasik nereden geliyorsun, nereye gidiyorsun muhabbetlerini yaptık. Erkek arkadaşıyla birlikte otostopla İstanbul’a gidiyorlarmış. İstanbul’dan geldiğimi öğrenince pek sevindi.

Nereli olduğunu sorduğumda da cevap benim açımdan ilginçti. Genç kadın Almanmış. Ancak uzun süredir Fransa’da yaşıyormuş.

Ben Fransızca biliyorum. Pek işe yaramasa da biliyorum. Fransızca konuşma fırsatlarını da değerlendirmeye çalışıyorum. Pek fazla çıkmıyor karşıma.

Birden konuşmayı İngilizceden Fransızcaya çevirince karşımdaki genç kadın afalladı. Bu hep olan bir şey. Fransızca konuşanlar, karşılarındaki Fransız değilse, Fransızca konuşmalarını beklemezler.

Erkek arkadaşıyla yemek için buluşacaklarmış. Genç kadın beni de davet etti. Ben de kabul ettim. Biraz Fransızca konuşmak biraz da gezgin genç insanlarla muhabbet etmek iyi gelir diye.

Duşumu alıp hazırladım. Pansiyonun girişinde buluştuk. Pansiyona çok yakın bir lokantada erkek arkadaşı Bertnard bizi bekliyordu.

Adamın adını hatırlıyorum da kadının adını hatırlayamadım. Adamın adını hatırlama nedenim de lisedeki matematik öğretmenimin adının Bertnard olması.

Akşam boyunca muhabbet ettik. Son birkaç yıldır gençlerle yaptığım muhabbetler, yaşıtlarımla yaptığım muhabbetlerden çok daha doyurucu oluyor benim için. Bu arada o kadar da yaşlı sayılmam. 45 yaşındayım.

Gün batınca gençlerden müsaade isteyerek odama geçtim. Günün yorgunluğu ve ertesi günün uzun kilometrelerini düşününce erkenden uyudum.

Odamdan deniz işte böyle gözüküyordu.

Yola Çıkıyorum

Ertesi sabah güzel bir güne uyandım. Stavros bir tatil yöresi ancak sahil kasabası kimliğini de büyük ölçüde korumuş. Bahçelerini sulayan yaşlı Yunan teyzelerin birbirleri selamlamaları arasında motorumu hazırladım ve yola çıktım.

Güne Ege kıyısında başladım. Yaklaşık 20 dakikalık kısa fakat son derece keyifli bir sürüş sonrası Olimpiada yakınlarından içeri doğru girdim. Yaklaşık 1 saatlik harika bir orman sürüşünden sonra Beşik Gölü kenarına geldim.

Beşik Gölü

Günün ilk önemli noktası Limni Volvi, yani Türkçesiyle “Beşik Gölü” oldu.

Burası Yunanistan’ın ikinci büyük gölü. Tam 23 kilometre uzunluğunda. Göldeki balık ve kuş çeşitliliği de çok fazla. Gölün manzaraları da harika.

Planım, kahvaltımı gölün kenarındaki cafe’lerden birinde yapmaktı. Ama tabii ki Yunanistan’da olduğum için, tabii ki saat 12’ye geldiği için ve tabii ki buralarda öğle saatlerinde bazen cafe’ler ve benzin istasyonları dahil yer yer kapalı olduğu için kahvaltı yapabileceğim bir yer bulamadım. Bulabildiğim tek yer bir balık lokantasıydı. Menülerinde de kahve ve ekmek kadayıfı vardı. Önümdeki tek opsiyon ekmek kadayıfı olduğu için, kahvaltımı ekmek kadayıfıyla yapmak durumunda kaldım.

Nymphópetres

Restorandan ayrıldıktan sonra ikinci durağım Nymphópetres’e doğru yola çıktım. Gölün kenarından yaklaşık 20 dakikalık bir sürüşle Nymphópetres’e ulaştım.

Burası küçük, fakat ilginç bir yer. Ziyaret ederken de benden başka kimse yoktu. Ama özellikle haftasonları, oldukça kalabalık oluyormuş.

“Peri kayaları” anlamına geliyor Nymphópetres. Adını da zaten bir efsaneden alıyor. Bizdeki peri bacalarını anımsatan jeolojik oluşumlar bulunuyor burada. Ama bizdekinden çok daha küçükleri.

Efsaneye göre bu kayalar, gölde yaşayan nymphe’lerin kayaya dönüşmesiyle oluşmuş. Bir süre burada vakit geçirdikten sonra yoluma devam ettim.

Bir süre otobandan gittikten sonra, Kozani civarından dağ yollarına döndüm. Harika bir yoldan gittim. Etrafında küçük kiliselerin olduğu, dağların eteklerinden kıvrılan bir yol.

Bir iki saat bu şekilde gittikten sonra işler biraz karıştı. Yol önce toprağa, sonrasında da çok daha fazla toprağa dönüştü. Kağıt üstünde yaklaşık bir saatlik yolum kalmıştı ama bu yolu tamamlamak pek de mümkün gözükmedi.

Ben de ana yola dönmeye karar verdim. Kendi rotamı tamamlayamamaktan çok da mutlu değildim. Ama ana yolda biraz ilerleyince bu yolun da harika olduğunu gördüm. Bahsettiğim ana yol da Florina – Kastoria yolu.

Kastoria’ya Vardım

Planladığımdan biraz geç de olsa Kastoria’ya vardım. Çok sorun değil. Yarın da buradayım.

Akşam, benim kırmızı GS’in yanına kardeşi gelmişti.

Kaldığım otelin adında booking.com’da “biker friendly” yazıyordu. Kastoria gibi tepelik ve dar sokakları olan bir yerde, park yeri bulmanın sorun olabileceğini düşünerek “biker friendly” ibaresine aldanıp rezervasyonumu yaptırmıştım. Gel gör ki, otel tam da korktuğum gibi bir yokuşta, daracık bir sokağın üstündeydi. Allahtan biraz aşağıdaki parkın önünde park edebileceğim bir alan vardı.

Daha sonra başka yerlerde de gördüm bu “biker friendly” olayını. Motosiklet turizminden nemalanmak isteyen işletmeler, adlarına böyle bir eklenti yapıyorlar. Ama biker friendly, böyle olunmuyor. Neyse, bu ayrı bir mesele.

Günü Kastoria’da bitirdim. İzlediğim rotanın GPX dokümanına da buradan ulaşabilirsiniz.

E-mail bültenine kayı olarak yeni yazılardan haberdar olun.

Mail listemize kayıt olun, yeni makaleleri kaçırmayın!

bir yorum bırakın